En iyi 45 dakika
Fenerbahçe, Konyaspor'a karşı sezonun en iyi ilk 45 dakika performansını sergiledi. Doğru oyun, doğru oyuncularla oynanınca taşlar yerli yerine oturdu.
Sadece dört gün önce Norveç deplasmanından dönen takım yine canlı, dinamik ve iştahlı bir oyun sergiledi. Asensio'nun sağ kanatta, Talisca'nın forvet arkasındaki verimi çok önemliydi.
Fred, Mert ve Skriniar iyi oynadı.
Aslında kötü oynayan da yoktu.
Bu oyun El Nesyri ve Nene'nin performansını daha da tartışılır hale getiriyor.
Fenerbahçe'nin her şeyden önce çok iyi bir santrafora ihtiyacı var. Transfer çalışmaları ciddi biçimde sürüyor.
Duyduğuma göre 8 numara transferi de bitti, bitecek. Yalnız Archie Brown'ın sakatlığı kötü oldu.
Belki bir sol stoper alıp, Osterwolde'yi de orada kullanmak mümkün olabilir.
Hayalleri Kim Min Jae süslüyor. Bir taşla iki kuş vurmuş olursunuz.
Tabii bundan sonra amaç performans istikrarını sağlamak olmalı.
Aynı oyun çizgisini sürdürmek şart.
Zaten bu oyun istikrarı yakalanırsa Fenerbahçe için tarihi bir sezon olabilir.
GAFİL
Toplumsal bir hezeyan içindeyiz. Son yıllarda "bizi, biz yapan değerleri" tümüyle kaybetmeye başladığımıza artık şüphem kalmadı. Elbette futbolumuz da bu tükenişten nasibini alıyor.
Kocaeli'deki bir alt yaş grubu maçında, kadın hakeme teknik direktör tarafından tokat atılmasını başka nasıl açıklayabiliriz bilemiyorum.
12 yaşındaki çocuklara eğitim veren, hocalık yapan bir teknik adamın, hakemlik yaşamının baharındaki 18 yaşında gencecik bir kızı darp etmesini hiçbir sebep mazur gösteremez.
Çocuklarını böyle bir adama teslim eden velilere mi üzülelim?
Gencecik bir kızın tokatlanmasına mı isyan edelim? Yoksa bir hakemin sahada yine darp edilmesini mi kınayalım? Bu olayın izahı yok.
İnsanlıktan çıkmak işte budur.
Neymiş efendim, on iki yaşında çocuklar futbol oynuyor ve kadın hakemin yanlış karar verdiğini düşünerek zıvanadan çıkıyorsunuz.
Yuh ama yuh artık!
PES ARTIK
Hakem hatalarının artık herkesi bıktırdığına eminim. Hele VAR'daki tutarsızlıklar iyice kabak tadı vermeye başladı. Ancak Fenerbahçe-Konyaspor maçında gördüklerimiz her şeyin üzerine tuz, biber ekecek kadar vahim oldu.
Kolayca tahmin edebileceğiniz gibi hakem Ozan Ergün'ün Konyaspor kalecisi Bahadır'a kendini affettirme çabasından bahsediyorum.
Allahtan filedeki mikrofondan sesler duyuldu da hakemin penaltı için, "VAR verdi, ben ne yapayım" şeklinde özetlenebilecek sözleri uydurma açıklamalarla örtbas edilemeyecek şekilde belgelendi.
Pazar günü maalesef bir hakemin hem kendi öz saygısını, hem de mesleğini ve bağlı olduğu kurumu acınası hale getirişine tanık olduk. İnanmıyorsan, VAR izlemeye çağırdı diye penaltı kararı verme kardeşim.
Duruşun olsun.
Yanlış olduğunu düşünsek bile "kararının arkasında durdu" diyelim.
Ama bir futbolcuya kendini açıklamak, adeta özür dilercesine bir tavır sergilemenin affı olamaz.
Yazık!
Ozan Ergün kendini bitirdi.
SÜPER KUPA POLEMİĞİ
Futbolda maç takvimi çok yoğun. Haziran'da Dünya kupası başlıyor.
Aralık ve Ocak ayına da Afrika Kupası denk geldiği için sezon iyice sıkıştı. Lig, Kupa, Avrupa ve Milli maçlar derken hafta içi ve hafta sonu her yer maçla doldu taştı.
Ancak bu sadece bizim sorunumuz değil.
Hatta birçok ülkede takım sayısı bizden fazla olduğu için lig haftası daha da fazla.
Futbolun bütün paydaşları fazla mesai halindeyiz.
İşte bu takvimde Süper kupa dörtlü finali de Ocak ayının başında oynanacak.
Dörtlü final düşüncesi önceki federasyon döneminde, hem heyecanı arttırmak hem de geliri yükseltmek amacıyla hayata geçirilmişti.
İtalya ve İspanya yıllardır bu sistemi uyguluyor.
Aralık sonu ve Ocak ayında Süper Kupa dörtlü finalleri oynanıyor.
Örneğin İtalya Süper kupası geçen sene 2 ve 6 Ocak tarihlerindeydi.
Hatırlarsanız Milan finalde İnter'i 3-2 mağlup etmişti.
İtalyanlar dörtlü finali bu sene de 18 ve 22 Aralık tarihlerinde oynayacak.
İspanya'da da benzer tarihler var.
Demem o ki, Süper kupa sadece bizde bu takvimde oynanmıyor.
Sanki alışılmadık bir olay yaşıyoruz!
Durduk yerde polemik çıkararak, algı yönetimi yapmanın anlamı yok.
Eğer amaç üzüm yemek değil de bağcıyı dövmekse o ayrı.
