Büyük bir prodüksiyon için önüme sınırsız bütçe koydular. Benden istenen, Carl Orff'un Carmina Burana'sını sahneye koymam. Elimde iyi bir orkestra varken sınırsız bütçenin de getirdiği rahatlıkla dünyaca ünlü müzisyenleri kadromuza kattık. Ekip olarak bir araya geldiğimizde ağzımdan çıkan şu cümle herkesi büyük bir şaşkınlığa düşürdü: "Yarın ilk ve tek provamızı yapıyoruz ve 4 gün sonra da sahneye çıkacağız." Okan Buruk'un Galatasaray'ın başında yaptığı budur. Bu takım, bu transferleri üçlü defans oynamak üzere yapmadı. Üçlü oynamak için aldığı adamları da elden çıkardı. Bireysel sporlarda, idman performansınızdan siz sorumlusunuz. Sahada ya da pistte, kimse sizin açığınızı kapatmaz. Bir takım oyunu olan futbolda ise aynı bir orkestra gibi ahenk ve uyum gerekir. Bunu da sağlayan, orkestra şefi gibi olan teknik direktördür. Dün üçlü başlayan, ara ara dörtlü görünen Galatasaray, Alanya karşısında, Frankfurt maçı gibi bir hezimet yaşamadıysa bunu önleyen kahraman Uğurcan Çakır'dır. Okan Buruk gerçekten ne yaptığını bilmiyor. Ligin ilk altı maçında, kalesine 17 isabetli şut gelen takımına dün Alanyaspor, 22 hücum gerçekleştirip, 8 isabetli şut attı. Üstelik Galatasaray bu baskıyı yerken ve sadece tek golle öndeyken Buruk, Osimhen'i oyuna alıp, çift santrfora döndü. Galatasaray kazanmış olabilir ama Buruk bu maçı kaybetti. Liverpool maçının baskısı altında mı ezildi yoksa 'Sahada ne kumar oynarsam oynayayım bu ligde ben kazanırım' mı diyor, bilemiyorum. Bu kafayla, Liverpool maçında Okan Buruk'a iki Uğurcan lazım.