Tahta eşek!
Harcamaya kıyamadığımız çocukluğumuzun efsanesiydi futbol. Paranın çok olmadığı insanlığın yok olmadığı zamanlarda, ayaklarındaki ayakkabı sahanın çamurunu alırdı da hiçbir futbolcunun sızlandığını duymazdık. Köşe vuruşlarında kalelerin önünde arbede yaşanmazdı. Güzel hakemlerimiz vardı, hata yaparlardı ama hiçbiri haksız kazancın ve paranın karşısında eğilmedi. Hakemlerin yanlı idaresiyle değil sahadaki futbolcuların iradesiyle asildi şampiyonluk. Gazeteciler sadece doğruyu yazardı, başkanın adamı olmak ayıplanacak bir şeydi çünkü.Çocuklara bile parmak ucu kadar yakın olan bahis siteleri hayatımıza girmeden önce bir Spor Toto'muz vardı. Görevli bir hakemin Spor Toto oynamaya bile tenezzül etmeyecek kadar karakteri vardı. Dürüstlüğün emredilmesine gerek yoktu, dürüstlük mutlak itaat isterken, hakemlik de adalet ve adamlık isterdi. Ama sonrasında üç kağıtçı popülerlik tutkusu ve para bütün kötülükleri güçlendirdi.
Hizmetkar ruhlara gün doğdu!
Bizler yıllarca kabadayı teknik direktörlerin emrine giren, gücün karşısında eğilen hakemleri gördük.
Bir düdükle şampiyonluğu belirleme gücünü kendilerinde bulan, hatta "başka bir emrin var mı ağam?" diyen ahlaksızları izledik.
Bu ülkenin futboluna korkuyu, hakemle iş bitirmeyi ve bilumum karanlık güçleri sokanların yüzleri buruşsa da aynalar buruşmamış, resimler karışmamıştır. İsimleri tarihe geçen tetikçi hakemleri kim unutabilir?
Sahte penaltı bankalarının yıl sonu faizlerini kim inkar edebilir? Maaşa bağlanan trollerden ve adaletsizliğe gönül verenlerden ve renk körü olanlardan başka!
Bizler geceleri uyumak için değil uyanmak için kitaplar okuduk. Ne kadar yaşlansak da hafızamız yerinde duruyor. Futbol resmileşmeden önce tek hakemle oynanıyordu. O zamanlar formaların arkasında 1'den 11'e kadar numara vardı. Maçta 5 numaralı formasıyla iki takımın santrhaflarının ceplerinde beyaz bir mendil olurdu.
Kimin yarı alanında tartışmalı bir pozisyon olursa o santrhaf cebindeki beyaz mendili çıkarıp hakeme sallardı.
Hakem de düdüğü çalardı. Güven duygusunun sınırı yokken beyaz mendillerde de zerre kadar leke yoktu.
Teknoloji ve paranın özne olmasından sonra ruh satışlarının hacmi genişledi.
Hakem sayısı çoğaldı haksızlık daha da büyüdü. Para sonuçları etkiledi, para haysiyeti yendi. Üstüne bir de bahis.
Maçlarda görev yapan bir hakemsin ve bahis oynuyorsun, o zaman soralım "ne büyük bir zekanın ürünüsün?" H H H
Dünyaca ünlü Alman şairi Bertolt Brecht'in çalışma odasının duvarında "doğru somuttur" diye yazardı. Odanın pencere kenarında da başını sallayan tahta bir eşek vardı.
Brecht o tahta eşeğin boynuna bir yafta asıp üzerine şunu yazmıştı.
"Bunu ben bile anlamak zorundayım." Tahta eşeklerin bile anladığı gerçekleri bahis oynayan hakemlerin anlamamış olmasına hiç şaşırmadım.
Bahis meselesine adı karışan sanıklar ayağa düşerken, bu meselenin karşısında dimdik ayakta duran Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu'nu ben de ayakta alkışladım. Bu ülkede bir şeylerin değişmesi gerekiyor. Yıllardır korkularına saklananlardan ve her türlü pisliklerinin üzerini örtenlerden bıktık çünkü.
Futbolun sanat yerine geçtiği yılları kaybetmiş olabiliriz ama Hacıosmanoğlu'nun duruşu bir milat olacaktır. Ateşi yeniden bulmak gibi. Ruhundaki asaleti koltuğa da zımbalamak gibi. İnsanın kimliği kişiliğidir, yoksa herkeste bir nüfus cüzdanı var!
 
 