-3. Lig'de Oyak Renault formasını 2012-2013 sezonunda terletip; kısa bir Altınordu macerasından sonra Tire 1922'de iki sezon forma giydiğini görüyoruz. O günlerin nasıl geçti? Bu takımlardaki yaşadıklarını nasıl anlatırsın?
Oyak Renault dönemi anlattığım gibi çok şanslı ve güzel bir dönemdi. Çok güzel bir ortamımız vardı. Taha Evke'ye az önce parantez açamadım, şimdi açmak istiyorum. Futbolcu olmamdaki en büyük etken Taha Evke'dir. Beni yetiştiren Kadir Çattık'tan sonra Taha Evke'nin üzerimdeki emeği çok büyüktür. Oyak Renault dönemimde yine sakatlıklarla uğraştım. 2.5 ay top oynayamadım. Döndüm; yanlış hatırlamıyorsam 20 maç oynadım. Kulüp kapanıyordu. Bizim grupta Altınordu şampiyon olmuştu ve beni istediklerini duydum. Sürekli arıyorlardı. Ama ben sezon bitmeden önce yine sakatlandım. Ameliyat olmam gerekiyordu. Kulüp kapanacak, ortalık karışık. Altınordu arıyor; sakat olduğumu bile bile beni istiyorlar. En son gelip görüştüler. Herhalde 50 bin lira gibi cüzi bir rakama anlaştılar. Beş yıllık kontratım vardı. Ama kulüp kapandığı için benim önümü açmak istiyorlardı.
Orada da Rıza ağabey vardı kulüp sorumlusu. Önümü açmak istiyordu ve beni sattı. Bonservisimle birlikte transferimde bana yardımcı oldu. Altınordu'ya gittim ama o dönem şanssız başladı. Menüsküs ameliyatları sonrası dönüş genelde üç hafta sürer. Altınordu bunu kabul etmişti. Üç hafta sonra kamplar başlayacaktı. Ama ameliyata girdikten sonra operasyonu yapan doktorumuz Emin Bal dizimi açtıktan sonra yırtığın çok büyük olduğunu ve bunu dikmesi gerektiğini söyledi. Genç olduğumu, yırtığı dikmezse ilerleyen yıllarda futbol hayatımı etkileyeceğini söyledi. Orada kulüp menajerimiz Murat Dizdar'ı aramıştı. Ben dikilmesini istememiştim çünkü bir an önce dönmek istiyordum. Yeni transfer olmuştum ve yanlış anlaşılır diye düşünüyordum. Murat ağabey "Kesinlikle futbolcunun hayatı söz konusu; devamlılığı söz konusu" dedi ve beş aylık süreci seçti. Beş ay futboldan ayrı kaldım. İkinci yarı döndüğümde çok az oynadım. İnanılmaz bir takımımız vardı ve şampiyon olup 1. Lig'e çıkmıştık.
Her maç kadroda olsam da 4-5 maç anca oynayabildim. Sezon başı kampında ortamı sezdim. Artık oynamam gerekiyordu. Çünkü futbolcu ancak oynarsa gelişir. Hocamız da kiralık olarak başka bir kulübe gitmemi söyledi. Serdar Hocamız vardı, Tire ile anlaşmıştı yardımcı antrenör olarak. Beni bildiğinden, ayrıldığımı duyunca hemen istedi. Ben de kabul ettim. Tire'nin nerede olduğunu bile bilmiyordum. İzmir'de olduğunu öğrendim. İzmir'e alışkındım, orada kalmak istedim. Güzel, küçük, 80 bin kişilik bir ilçe Tire. Aslında benim her şeyimin temellerini attığım yer diyebilirim. Benim için çok çok önemli bir yer. Çok sevdiğim bir yer. Benim için tam bir aile diyebilirim Tire için. İki sezon benim için gerçekten çok çok güzel geçti orada. Hocamız İskender Eroğlu'ydu. Gider gitmez acaba oynayabilecek miyim, yapabilecek miyim diye düşünürken Taha Evke ağabeyimin Tirespor'la anlaşmasına da Anıl Yalçın'a birlikte vesile oldum. Anıl Yalçın ve babası Bülent Yalçın yöneticiydi, sözleri geçiyordu. Taha ağabeyin gerçekten iyi futbolcu olduğuna inandığım için onu söyledim. Aslında bu bir ahde vefa değildi. Taha ağabey gerçekten çok iyi futbolcuydu. Transferi gerçekleşti. Taha ağabeyin psikolojik olarak desteği çok büyüktür bana.
Kritik bir süreçti sonuçta benim için. Kiralık gitmişim ve oynamam gerekiyor. Bana söylediği sözü asla unutmam, "Sen 25 gol atarsın" dedi. "Ağabey nasıl atayım; orta sahayım" cevabını verdim. Beni sürekli inandırdı. Yapabileceklerime beni inandıran bir yapısı vardı. Bana benden daha çok inanıyordu diyebilirim. Bülent Yalçın ve Anıl Yalçın da benim çok büyük destekçimdi. Oradaki ailem onlar benim. Onları asla unutamam. Gerçekten gider gitmez sanki evlatlarıymışım gibi davrandılar bana. Çıktığım ilk maçta gol attım. Her şey çok iyi başlamıştı benim için. Hocamız da büyük destek oluyordu. O sene çok güzel geçti. Play-Off'u kaçırmıştık ama ben orta saha olarak 14 gol atmıştım. Taha ağabeyin verdiği rakama yaklaşamamıştım ama o hâlâ inanıyordu bana. O sezon bitti ve Altınordu'ya döndüm. Ortamı yine sezdim. İki-üç veya üç-beş maç oynayabilecek pozisyondaydım. Hocanın bana bakışı olumlu değildi. Futbolcu olarak bunu seziyorsunuz. Orada şu anda Sivasspor'un altyapı direktörü olan Murat Dizdar ağabey vardı. Bana çok destek oluyordu. O kamptan ayrıldığı süreçte hocayla konuşup kiralık gitmek istediğimi söyledim. Hoca da hemen "Olur" dedi. Bakış açısını buradan anlıyoruz zaten.
Sıkıntılı bir süreç geçti benim için Altınordu'da… Bir türlü kendimi kabul ettirememiştim. Ama benim için demek ki şanslı ve iyi olan buymuş. Ayrılmak istediğimde Tire'ye gidemeyeceğimi söylemişlerdi. Ama ben oraya gitmek istediğimi söyledim. Çünkü kendimi Tire'ye ait hissediyordum. Hocalar ise benim oraya gitmemi bir türlü istemiyordu. Tabiri caizse hocalarımdan izinsiz gittim Tire'ye. Onlar da kızıp beni bonservisimle 100 bin liraya Tire'ye sattılar. Böylece ikinci Tirespor dönemim başladı. O sene de şampiyonluğun en büyük adayı bizdik ama maalesef yine olamadık. 21 gol atmıştım. Sözleşmeme madde koydurmuştum; 150 bin lira bonservis bedeli getirirsem ayrılabilecektim. Sezon bittiğinde Menemen'e geçtim. Bu defa da sözleşmeme ayrılma maddesi koydurdum. Menemen de gerçekten çok güzel bir ilçe. Benim için eskiden oynadığım bütün takımlarda çok güzel bir ortam vardı. Çok mutluydum. Kendimi ait hissetmiştim. Menemen'de de öyle. İnanılmaz bir kadromuz vardı. Erman Kılıç, Gökhan Ünal, İbrahim Dağaşan, Veli Çetin gibi birçok kaliteli oyuncuya sahiptik. Maalesef orada da bir türlü istediğimiz şampiyonluğa ulaşamadık. O sezon da 16 gol attım ve sonra da Sivasspor maceram başladı.